Cihan Türkoğlu
GÖÇ
Cihan Türkoğlu’nun yeni besteleri, Ermenistan, Yunanistan, İran ve Türkiye’nin geleneksel müzikleri ile harmanlıyor. Besteler, bu ülkelerin geleneksel enstrümanlarıyla, kimi zaman geleneksel bir şekilde, kimi zaman da modern teknik ve armonilerle icra ediliyor.
Kayıtta, akustik bir dörtlünün düzenlemeleri daha büyük bir grup hissiyle yankılanıyor. Cihan, yoğun bir perküsyon düzeneği ile zengin ses renklerinin ve armonilerin iç içe geçtiği akustik bir manzaranın mimarlığını yapıyor. Bu büyüleyici manzarayı vokaller, melodiler ve sololar tamamlıyor. Albüm, göçün farklı yönlerinden esinlenerek müzikal kompozisyonlara dönüşüyor.
‘GÖÇ’ Cihan’ın kişisel hikayesinde bu kelimeye daha geniş bir anlam ve çok daha derin bir his yüklendi; duyguların, ruhların, düşüncelerin göçü. Zaman dilimleri içinde, gerçek ile hayal arasında, bir ses ya da bir koku aracılığıyla, tanıdık bir yüz ya da bir yabancı aracılığıyla bir göçtü öngörülen… Albümdeki göçlerin doruk noktası, kişinin kendi içindeki ebedi göçüdür.
Projenin programı, Türkiye ve Yunanistan’dan geleneksel parçaların yanı sıra Ross Daly ve Kelly Thoma’nın besteleriyle de zenginleştirildi.
Sanatçılar:
Cihan Türkoğlu : vokal, divan sazı, bağlama, cura, kopuz, davul, beste, lirik
Ross Daly : Sempatik telli Girit lyrası, sempatik telli tarhu
Kelly Thoma : Sempatik telli Girit lirası, sempatik telli soprano lirası
Bijan Chemirani : zarb, daf, bendir, udu drum
Haig Sarikouyoumdjian : duduk
Nikos Paraoulakis : ney, mix & mastering
SINIRLARIN ÖTESİNDE
“Her şey akar.
Tek bir şeyden birlik,
birlikten de tek bir şey çıkar.”
-Heraklitos
“Beyond The Borders” projesi, Yunan şarkıcı Maria Farantouri’nin, on yıldır Atina’da yaşayan Anadolu kökenli saz virtüozu Cihan Türkoğlu’nu dinlemesiyle doğdu. Fikri ECM’ye önerdikten sonra, yapımcı Manfred Eicher programın bugünkü halini almasına yardımcı oldu ve 2017 Atina Festivali’nin bir parçası olarak tanıttı. Bu canlı performansta onlara çelloda Anja Lechner, kanunda Meri Vardanyan, neyde Christos Barbas ve perküsyonda İzzet Kızıl eşlik ediyor. Kolektif yorumları, tek bir bedene sıkıştırılmış birçok şehir ve çağın ruhu gibi belirgin bir bireysellik içeriyor.
Şarkıların çoğu Türkiye, Ermenistan, Lübnan ve Yunanistan topraklarından geleneksel hazineler… Her biri yüzyıllardır yinelenerek korunmuş bir hikâyeyi anlatıyor ve günümüzün siyasi fırtınasında serin bir içim su olarak geçerlilik kazanıyor. “Drama köprüsü “nün göz kamaştırıcı düzenlemesinde hem Türkoğlu hem de Farantouri, amirini öldürdükten sonra haydutluğa başlayan, zenginden çalıp fakire veren ve bir zamanlar nişanlı olduğu kadını görebilmek için köyü gözetleyen Robin Hood benzeri efsanevi bir figür olan Hassan’ın hayatını seslendiriyor. Sefarad baladı “Yo era ninya” (Ben Bir Kızdım), hilekâr bir adam tarafından mahvedilen soylu bir genç kızı anlatır. Farantouri’nin sanki bir bulutun içinden söyleniyormuşçasına kararlı bir şekilde sahici hale getirdiği kederli bir nitelik, bu şarkıyı öne çıkarıyor. Lechner’in çellosu olağanüstü, zamanın gölgeleri arasından çekilen kırmızı bir iplik gibi.
20. yüzyılın başlarında Komitas Vardapet tarafından korunan anonim bir şarkı olan “Kele kele” (Gezinti) Ermenistan’dan geliyor. Şarkıda, aşık bir kız şarkı söylüyor: “Senin ayak izlerin için ölüyorum, kıymetlim.” Vardanyan’ın uzun girişi, sevdiğinin izlerini aramayı tasvir eden geniş bir tablo çiziyor. Ancak her şey o kadar da kasvetli değil; Makedon düğün şarkısı “Triantafylia” (Upon the Rosebush) sessiz bir girişten, karamsar bir geleceğin içinden yara almadan parlayacak kadar güçlü bir enerjiye dönüşüyor. Suriye ve Lübnan’dan bir Hıristiyan ilahisi olan “Wa Habibi” (My Beloved), her bir gırtlaktan çıkan kelimesinde bir ömürlük deneyimle çözülüyor.
Program, müziği Türkoğlu’na, sözleri Agathi Dimitrouka’ya ait olan ve Farantouri için özel olarak yazılmış şarkılarla tamamlanıyor. “Dyo kosmoi mia angalia” (Kucaklanmış Dünyalar), Eros’u tema olarak alıyor ve kanun aracılığıyla sevgi dolu nitelikleri çağrıştırıyor; burada, yüzeyi alemler arasında bir portal olan bir su kütlesi üzerinde güneş ışığının yansımaları hissediliyor. “Ta panda rei”, parçaların ve bütünlerin, yaşamların ve yaşamın kendisinin bulanıklaştığı, Kızıl’dan vurmalı detaylar ve Barbas’ın neyinden nefesler veren bir Herakleitos düzenlemesidir. Kökünden sökülmüşler için empatik bir şarkı olan “Lahtara gia zoi” (Yaşam Özlemi) ile gerçeküstü bir rüya olan “Anoihtos kaimos” (Gizli Bir Özlem) arasında, ölüm ve yaşamın bağ dokusunu kalbimizin özüymüş gibi hissediyoruz. Her vuruşta, dünyamızın trajedileri arasında kendi yolunu izlerken bile bu müziğe daha da yaklaşıyoruz.
Son zamanlarda grup yeniden şekillendi ve proje Theodorakis ve Hadzidakis’in repertuarından eserlerle ve zaman zaman Zülfü Livaneli’nin katılımıyla daha da zenginleşti.
Cihan Türkoğlu: saz, kopuz, vokal, beste, düzenleme
Maria Farantouri: vokal
Anja Lechner: çello
Meri Vardanyan: kanun
Nikos Paraoulakis: ney
Henning Schiemdt: piyano
İzzet Kızıl: Davul ve perküsyon
David Lynch: Saksafon